Sayfalar

13 Şubat 2013 Çarşamba


TÜRK HEYKEL SANATI DOSYASI-2.

Türkiye’de Cumhuriyet Dönemi’nin İlk Yıllarında Heykel Dinamikleri: Yabancı Heykeltıraşlar

Ebru Nalan Sülün

Türkiye’de Cumhuriyet öncesi dönemde heykel sanatına dair gelişmeler var olmuşsa da bu gelişme ve dinamikler bu alana ilişkin toplumsal bir bilinç, gelişim yaratmaya yeterli olamamıştır. Bu nedenle Cumhuriyet’in ilk yıllarında sanatın gelişimine yönelik programlar Cumhuriyet ideallerine yönelik olmuş, bu idealleri yaygınlaştırırken de sanatın gerekliliği ve önemini yaygınlaştırma hedeflenmiştir. Bu hedefe varma noktasında heykele toplumsal yapılanma içerisinde biçilen rol öncelikle Cumhuriyet ideallerini yaygınlaştırmak ve heykel bilincini oluşturmaktan yanadır. Mustafa Kemal Atatürk; Cumhuriyet ilan edilmeden önce 22 Ocak 1923’te Bursa’da yaptığı konuşmada gündem ve heykel üzerine şu yorumu yapmıştır: “…Anıtlardan söz açan arkadaşımızın amacı heykel olsa gerektir. Dünyada uygarlığa ulaşmak, ilerlemek, gelişmek isteyen herhangi bir ulus ister istemez heykel yapacak ve heykelci yetiştirecektir. Anıtların şuraya buraya tarihsel anılar olarak dikilmesinin dine aykırı olduğunu ileri sürenler, şer’i hükümleri gereği gibi araştırıp incelememiş kimselerdir. Peygamber Hazretlerinin Tanrı buyruklarını bildirişi sırasında karşısındaki insanların kalbinde ve vicdanında putlar vardı. Bu insanları hak yoluna çağırmak için ilkin o taş parçalarını atmak ve bunları ceplerinden ve kalplerinden çıkarmak zorunda idi. İslâm gerçekleri tamamen anlaşıldıktan ve beliren vicdan inancı güçlü olaylarla doğru çıktıktan sonra, birtakım aydın kişilerin böyle taş parçalarına tapacaklarını farz etmek ve sanmak İslâm dünyasının onurunu kırmak demektir. Aydın ve dindar ulusumuz ilerlemenin nedenlerinden biri olan heykelciliği en yüksek derecede ilerletecek ve yurdumuzun her köşesi atalarımızın ve bundan sonra yetişecek çocuklarımızın anılarını güzel heykellerle dünyaya ilan edecektir.” (Hızal 1983:892).
Atatürk Bursa konuşmasında değindiği üzere sözünü tutmuştur. Uygarlık ideallerini gerçekleştirirken heykel sanatını araçsallaştırma yolunu da deneyerek halk üzerinde toplumsal bir bilinç yaratmaya çalışmıştır. Bu bilinci oluşturma isteği oldukça zorlu bir süreci de beraberinde getirir. Halkın daha kolay ulaştığı ve heykelin de daha çok görünür olduğu kamusal alanlar heykel sanatını halka yakınlaştırmak için en önemli arenalar olarak tespit edilmiştir. Meydanlarda Atatürk Heykelleri yapılmaya başlanır. Büyük boyutlarda anıt yapımı teknik ve uzmanlık gerektiren bir alandı. Ayrıca; büyük boyutlarda tasarlanan anıtların döküm işlemlerinin Türkiye’de yapılmasının olanak dışı olması ülkeye yurtdışından sanatçıların getirtilmesine sebep olmuştur. İlk Cumhuriyet anıtları, Avrupa’da ilişki kurulan bazı sanatçılara yaptırılır. Heinrich Krippel, Pietro Canonica, Josef Thorak ve Anton Hanak ilk Cumhuriyet anıtlarını yapan yabancı sanatçılar olurlar (Gezer 1973: 14).
Heinrich Krippel, 1925- 1938 yılları arasında heykel siparişleri alarak Cumhuriyet ideallerini yansıtan anıt heykeller yapmayı sürdürmüştür. Sanatçı; tasarladığı anıtları en son ve küçük ayrıntılarına dek Viyana’daki Ober St. Veit’deki atölyesinde tamamlamıştır. Yapıtların dökümü de Viyana’daki Birleşik Maden İşletmeleri’nde (Vereinigte Metallwerke) yapılmıştır. Dökümü yapılan heykeller Türkiye’ye taşınarak sanatçının gözetiminde yerlerine yerleştirilmiştir ( Elibal 1973: 196).
Türkiye Cumhuriyet’inde heykel sanatında anıt üretiminde yabancı sanatçı geleneği Krippel ile başlamıştır. Krippel’in 3 Ekim 1926 tarihinde açılış töreni yapılan İstanbul Sarayburnu Atatürk Heykeli de ilk Atatürk anıtı olması nedeniyle önemlidir. Heykel; izleyenler ile buluşur buluşmaz Atatürk’ün anıttaki formu, biçimi ve heykelin içerdiği olası anlamlar tartışılmış, yer yer eleştirilmiştir.  Krippel; bu yıllarda heykel ile ilgili şu yorumu yapar: “… Paris’ta yayınlanan “İllustration” dergisi de beni tenkit etti. Fakat ben bu ataklara rağmen, Gazi’ye arzu edilen cesaretli duruşu verebildiğime inanıyorum. Viyana’daki eleştirmenler de eserin modern bir tarza sahip olduğunu belirttiler”(1).
Pietro Canonica-Taksim Cumhuriyet Anıtı -1928

Pietro Canonica-Taksim Cumhuriyet Anıtı -1928-AYRINTI

Heinrich Krippel-Sarayburnu Atatürk Anıtı-1926

Sarayburnu Heykeli’nin ardından Konya Atatürk Anıtı (1926), Ankara Ulus Meydanı Atatürk Anıtı (1927), Samsun Atlı Atatürk Anıtı ( 1931), Afyonkarahisar Zafer Anıtı ( 1936), Ankara Sümerbank önündeki Atatürk Anıtı (1938)’nı yapan Krippel’a bir yabancı sanatçı daha eklemlenir. Pietro Canonica(1869-1962), ressam ve bestecidir. İlk sergisini yirmi yaşında açan Pietro, gerek İtalya ve gerek başka memleketlerde (Londra, Paris, Münih, Berlin, Dresten…) açılan sergilere katılarak çalışmalarının değerlendirilmesini sağlamış ve özellikle atlı heykelleri ile ün salmıştır. Dünyanın değişik yörelerinden büstler ve heykel yapan Canonica’nın bu çalışmalarındaki başlıca nitelik, biçim güzelliği ve anlatımdaki çekiciliktir . Sanatçı  Türkiye Cumhuriyeti için; Ankara Etnoğrafya Müzesi önündeki atlı Atatürk Heykeli (1927), İstanbul Taksim Cumhuriyet Anıtı(1928), İzmir Atlı Atatürk Heykeli (1931) ni gerçekleştirmiştir. Canonica’in tartışmalı eserlerinden İstanbul- Taksim Cumhuriyet Anıtı’nın (1928) gazetecilere sunulduğu gün heykeltıraş şu açıklamayı yapar: “ Abidenin tertibinde Türk Milletinin Gazi Mustafa Kemal Paşa ile birlikte yapmış olduğu savaşlardan ilham aldım. Bu savaşa ve Gazi ile diğer arkadaşlarına ait hemen hemen bütün fotoğrafları inceledim. Ve onlardan aldığım ilhama göre çizdim”(Demirkan 1968: 4).
Taksim Anıtı; 8 Ağustos 1928’de büyük bir tören ile açılır. İstanbul’da açılış günü büyük yankı uyandırır. Çok kalabalık gruplar halinde açılışa İstanbul’lular tanık olurlar. Açılıştan sonra ilk sözü Anıt Komisyonu Başkanı Hakkı Şinasi Paşa söyler: “… Abidenin sağ ve sol kenarında bugünün tezatları görünüyor. Sağda ayaklarının altında düşmanın didiklenmiş harp kalıntıları duran İstiklal Harbinin kahraman cenkçisi, solda sancağının kıvrımlarında kazanılmış muharebelere katmerlenen ve heybetli bakışıyla istikbale meydan okuyan mutlu Türk askeri duruyor. Anıtta vatanın felaketine ağlayan yaslı hanım etrafa etrafına keder dağıtırken diğer tarafta büyük inkılâbın diriltici rüzgârıyla peçesi savrulan yeni Türk kadını sıcak bahtiyarlığını ruhlara serpiyor. Abidenin cephesinde en önde Gazi, insana ait ölçülerle kıyaslanamayacak kadar büyük Gazi. Büyük kurtarıcı sağında sayısız harp sahalarının, Mudanya ve Lozan’ın büyük galibi kılıcıyla harbi, kalemiyle sulhü imzalayan Kahraman (İnönü), solunda Fevzi Paşa büyük ve şerefli kumandan ve onları saran arkadaşları.Bu şanlı kafile mazinin kapısından çıkıyor, o kapının arkasında da bin bir bela ve korkunç imtihanı var”  ( Elibal 1973: 208).
Canonica, heykelin taslağını İtalya’da hazırlamıştır ve heykelleri İtalya’da sergilemiştir.  Daha sonra İstanbul’a heykeller getirtilmiştir. Sanatçı; anıtta tunç heykele pembe damarlı mermeri özellikle seçtiğini belirtse de bu uyum ve heykelin boyutu anıtın yapıldığı dönem içerisinde ve şimdi hala tartışılmaktadır. Sanatçı, basın karşısında ilham kaynaklarını açıklarken yerli sanatçı ve eleştirmenler de diğer yandan yabancı sanatçıların ülkede var olma durumlarına eleştirel göndermeler yaparlar. Yabancı heykeltıraşların Türkiye’deki anıt faaliyetini engellemek amacıyla Taksim Anıtı kanıt gösterilerek yazdıkları metinler Ar Dergisi’nde yer almıştır: “…Birkaç metre çevresi olan ve küçük denilebilecek bu abidede, birbiri üstüne yığılmış, birbirine yapışmış belki otuzdan fazla figür sayabilirsiniz. Bu kadar küçük bir sahada bu kadar unsurun toplanması, abidecilik kanunlarına uymadığı için Taksim abidesi hiçbir büyüklük taşımıyor ve lüzumsuz süsleri, yanlış nispetleri, anestetik şekli ile küçücük bir maket, bir oyuncak tesirini veriyor”(2)..
---------------------------------------------------------------------------------------------
(1)   07.12.1966 tarihli Cumhuriyet Gazetesi’nde “40 Yıl Önce” başlığı altında sunulmuş Krippel’in gazetede yayınlanan heykel hakkındaki yorumlarından alınmıştır.
(2) Ar Dergisi, Mayıs 1937, sayı:5,s.6-7.



Türkiye’de İlk Cumhuriyet Kuşağı’nda heykel üreten diğer yabancı sanatçılar ise; Josef Thorak ve Anton Hanak isimli sanatçılardır. Sanatçılar 1935 yılında Ankara-Güven Park anıtını yapmışlardır. 1932 yılında Hanak Türkiye’ye gelir. Taşocaklarını gezer, sanatçılarla tanışır. Aynı yıl içerisinde heykeli de yapmaya başlar. Güven Anıtı aynı yılın Ekim ve Kasım aylarında yapılmaya başlanır. 1933, anıttaki figürlerin ve alçak kabartmaların oluşturulduğu yıldır. Anıtta iki figürlü cephenin görünüşünde Türkiye’nin, halkının ve ülkenin geçmişten yeniye akışı sunulmuştur. Anıtın geneli değerlendirildiğinde; öyküsel bir anlatım dili ile ülkenin yeniliğe yönelişi figürsel anlatım dili ifade edilmiştir. Bu figürler, bir uyma, katılma, kaynaşmayı ifade eder. Grubun ortasında da Atatürk bulunur. Anton Hanak; Atatürk’ün yer aldığı cephe için 50x60 cm.lik küçük bir eskiz yapmıştır. Fakat; bu duvarın bitirilmesinde Hanak yer alamamıştır. Sanatçı; 1933 Kasım’ında rahatsızlandığında ülkesine dönmek ister. 1934 yılında da kalp krizi geçirerek hayatını kaybeder ( Elibal 1973: 220).
Anton A. Hanak’ın rahatsızlığı üzerine Ankara-Güven Anıtı heykelini tamamlama görevi Josef Thorak’a verilir. 27 Haziran 1934’de anıttaki iki bronz figürün dökümü yapılır. Kaidedeki kabartmalar da Hanak’ın öğrencisi Franz X.Wirth, diğer öğrenciler ve taş ustaları tarafından bitirilir. Anıtta iki figürlü olan cephe 1 Kasım 1934 tarihinde bitirilirken Josef Thorak’ın yardımı ile bitirilen cephenin yapım tarihine anıtta da vurgu yapılmıştır ve Romen rakamı ile 1935 tarihine vurgu yapılmıştır. Anıtın tümünün tasarımı Anton A. Hanak tarafından yapılmıştır. Ama sanatçının ani rahatsızlığı nedeniyle anıtın iki sanatçısından birisi böylece J. Thorak olmuştur.
Ar Dergisi’nde Krippel ve Thorak heykelleri ile ilgi eleştiriler de yer almıştır: H.Krippel’in “abideleri”abidede aradığımız vasıfların hiçbirine malik değildir. Memleketimizi tecrübe tahtası olarak kullanan ecnebi sanatkarları, para kazanmak gibi meşru bir arzudan başka hiçbir his beslememekte, kabahatli değildirler…Thorak Münih estetiğinin en hazin tecellilerinin toprağımızda kökleşmesini, havamıza karışmasını, güya inkılabımızı tercüme etmesini gönül hiç de istemezdi. Bu teatral eser, Ankara’nın ahenkli ufuklarında kötü bir nota gibi gözlerimizi hırpalıyor”( 3).
Ar Dergisi; yayınlandığı yıllarda oluşturduğu eleştirel ortam sayesinde Cumhuriyet Türkiye’sinde oluşan yabancı sanatçı dinamiğine dikkatleri çekmişti. Bu dinamikler içerisinde Türk heykel sanatında batılılaşma süreci ile başlayan dönüşümler eğitim sisteminde gerçekleştirilen yenilikler ile devam etmiştir. Osmanlı döneminden devralınan ve 1926 yılında Devlet Güzel Sanatlar Akademisi ismini alan Sanayi Nefise Mektebi’nde var olan heykel eğitimini yürütecek, heykeltıraş yetiştirecek insan gücünü oluşturmak için önemli yeniliklerin yapılmasına karar verilmiştir. Akademi bu amaçla geliştirilmeye çalışılmıştır. Bu süreçte resim ve heykel bölümlerinden mezun olan öğrenciler Avrupa’ya eğitim için gönderilecekler, bu öğrenciler geri döndükten sonra da akademide eğitim vereceklerdi. Bu ara dönemde yetişmiş insan yokluğu Türkiye’de yabancı sanatçılardan faydalanılmasına gerekçe olarak gösterilebilir.  Avrupa sınavını kazanarak Paris’e eğitim için giden ilk Türk heykel sanatçısı; Ratip Aşir Acudoğlu’dur. Acudoğlu’ndan sonraki süreçte ise Ali Hadi Bara, Zühtü Müridoğlu ve Nusret Suman devlet desteği ile Paris ve Münih’te önemli sanat okullarına gönderilmişler ve ülkelerine döndüklerinde Türk heykel sanatında yeni ve dinamik bir ivmenin oluşmasına sebep olmuşlardır.


(3)   A.g.e., s.6-7.


*  Bu yazı  Artist modern, Haziran-Temmuz 2011 de yayınlanmıştır.



Kaynakça

Meriç Hızal, “Cumhuriyet Döneminde Heykelcilik”, Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ansiklopedisi, 1983, İletişim Yayınları, cilt 4
         Hüseyin Gezer, 50 Yılın Türk Resim ve Heykeli,1973, İstanbul, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları
Gültekin Elibal, Atatürk ve Resim Heykel, 1973, İstanbul, Türkiye İş Bankası Yayınları

Selahattin Demirkan, “İstanbul Taksim Cumhuriyet Abidesi Ne Maksatla, Nasıl, Ne Zaman Kuruldu?”, 1968, İstanbul, Sıralar matbaası

















Hiç yorum yok:

Yorum Gönder