Sayfalar

14 Temmuz 2010 Çarşamba

YALANCIKTAN GİYSİLER






Antalya – ART PARK Sanat Galerisi’nde 11- 25 Temmuz 2008 tarihleri arasında açılan Yüksel Şahin’in “Yalancıktan Giysiler” kavramsal temalı sergi düzenlemesi şaşırtıcı, bellek kurcalayıcı etkisinin yanında sergi tasarımı ile de zaman basamakları arasında iniş çıkışlar yapmamıza yol açıyor.
Sanatçı; sanat yaşamındaki yaratı serüveninde geleneksel imgelere de sıklıkla yer vererek bellek bilincini her daim eserlerinde canlı tutmak yolunu seçmiş. Şahin; “Yalancıktan Giysiler” de de yine bu kavramsal bilinçle hareket ederek bu kez kullandığı malzemeyi ve tekniği farklı tutmuş. Kullanılan hafif ve şeffaf malzeme kavramsal ölçüte boyut kazandırmasının yanında sergi düzenlemesine de yeni olanaklar tanımış.
Yüksel Şahin; anlık, deneyci üslubunu profesyonel bir yaklaşımla yenilikçi bir yaratı öyküsüyle sunuyor. Kültürel kodlar, görenekler ve post modernliğin tartışıldığı güncel süreçte sanatçı, sanat geçmişini farklı bir süzgeçten geçirerek sunuyor. Seçilen şeffaf malzeme yoluyla da sanatçı izleyenle kendisi arasında kültürel bağ ve özdeşlik kurmayı başarıyor. Popüler kültürün egemen olduğu, belki de zorunluluktan işlevini yitirmek üzere olan geleneksel, kültürel değerlere gönderme yapılan işlerde sergi sunum tekniğinde de bu geleneksel yöntemlerden ayrılmayarak sanatçı galeri mekânını bir nevi Akdeniz ülkelerine has bir mahalle havasında ve sıcaklığında sunarak, izleyiciye şok yaşatıyor. Arka arkaya ve yan yana öbek öbek sanki bir ip üzerinde asılmış etkisi uyandıran elbiseler aralarında gezilmeye olanak tanıyor. Sıra sıra, sergi düzenlemesini yatay olarak cesurca boydan boya kesen ipler sıra dışı görünümleri ile modern olanı ve olmayanı bir noktada birleştiriyor. Bu ipler sanki birer katmanı oluşturuyorlar. Malzemenin saydam olması ise; sergi izleyeninin bedeni ile eser arasında tüm engelleri kaldırarak sergi ortamında bir metamorfoz (başkalaşım) oluşmasına olanak tanıyor. Sanki çamaşır ipi, bir zaman makinesine dönüşüp bizi kültürel katmanlara doğru götürüyor. Bu düzenleme aynı zamanda renk, ışık ve denge hesaplanarak düzenlenmiş. Sanki her şey olması gerektiği yerde ve renkte. Bu durum, asılı olan soyutlaşmış elbiseleri bir sanat eseri düzeyine çıkarıyor ve onlar artık bir kültürel görev üstleniyorlar. Tüm bu endişelerle tasarlanan sergi içerisindeki ortak paydada düzeyli bir doğallıkla elde edilmiş renkler, biçimler, saydamlıkla elde edilmiş iki boyutlar üzerinde tadında bırakılmış kültürel kodlar dikkat çekiyor.
“Kültürel Kod” nedir peki? İlk arkaik toplumların algıladığı doğa, onların kullandıkları eşyalar, ayrı coğrafyalarda yaşayan farklı topluluklardaki benzerlikler bir nevi kültürel kodlarla ilişkilidir. Farklı toplumların farklı olay ve olgularla karşılaştıklarında farklı tepkiler sergilemeleri, yaşam sürecinde sosyal, kültürel ve toplumsal yapılanmalarındaki temel taşları da yine kültürel kodlara bir noktada bağlanır. Clotaire Rapaille “The Culture Code” başlıklı kitabında da kültürel kodlara değinir. Rapaille’ye göre; “…Kültür kodu, bilinçaltında yer alan şeyleri, arabaları, yiyecekleri, ilişkileri hatta bir ülkeyi içerir. Kodlar, birçok farklılıklara ve sayısız ‘neden’lere dayanır. Bu kültürlerle doğan insan, bilinçaltından gelen bu ‘neden’lerle büyür. Bir kültürün, diğer bir kültüre benzemediği ise çok açıktır. İnsanların çoğu bu değişikliklerin farkında bile değildir. Oysa bu farklılıklar, aslında bizim uygulayacağımız süreçlere de yön verirler…”*
Bu noktada kent katmanlarının önemi ortaya çıkıyor. Bir topluma ait sosyal ve kültürel kodlar çoğu zaman farkındalık yaratmadan ipuçları yoluyla bireyin belleğine yerleşir. İşte bu, belki de farkında olmadan bize gönderilen mesajlar kent katmanlarını doğru algılayabilmemizi de sağlıyor.
Bu noktada; “Yalancıklar Giysiler”e tekrar dönelim. Bu sergide öncelikle izleyen üzerinde ağır basan ilk izlenim; kültürel kodların çarpıcı bir şekilde uğradığı metamorfozik ikonografi. Bu ikonografide galeri mekânını kesen katman katman çamaşır ipleri üzerinde iki boyuta indirgenen elbiseler yine geleneksel araç; mandal aracılığıyla asılmış. Sergide kullanılan malzemelerde de aynı endişelerle özellikle seçici davranılmış. Sanatçı, çeşitli desenlerle bezediği transparan yüzeyden yaptığı giysiler üzerinde kırışıklıklar, katmanlar ve küçük üç boyutlu müdahalelerde bulunarak giysileri oluşturmuş. Şahin; kendi gardırobundaki giysilere yer verdiği sergisinde kendi özel hayatını (mahremiyet) bir anlamda tüm samimiyeti ve sempatikliğiyle asıp izleyenlere sunuyor. Hem de izleyicinin hiç de yabancı olmadığı ve kültürel kodlarında zaten olan Akdeniz kültürünün çamaşır asma yöntemi ile. Geleneksel Akdeniz ülkelerinde izlenen; belki de bir sokağı kesip tüm kitleye sunulan iç çamaşırları, giysiler aslında geleneksel gündelik hayatta bireyin mahremiyetini de yok ediyor. Sokaklardan sarkan çamaşırlar, pijamalar, günlük ve özel günlük kıyafetler, çoraplar vb., aslında bireyin mahremiyetinin can alıcı noktaları. Tüm bunların balkonlardan, belki de sokak aralarından boylu boyunca sarkması, gölgeler oluşturması ne kadar kent belleğinde yadırganmıyorsa bu sergide de sergiyi boylu boyunca kesen iplerde asılı bikiniler, etekler, bluzlar da o kadar yadırganmıyor. Bu noktada sanatçının çalışmalarında hakim olan bu etkileşim içindeki mahremiyet burada mahremiyetini kaybederek çok doğal bir biçimde ve samimiyetle bizleri sarmalıyor. Bu sergide içini dolduran bedenin yok olduğu, hayaletleştiği giysiler, tek başlarına oluşturdukları non-hiyerarşik düzenleri ile karşımızda duruyorlar. Aslında burada kentleşme, popüler kültür değerleri, güncel sanat olanakları ile sorgulanıyor. Geçmişe göndermeler yapılarak bir nevi güncel olan sorgulanıyor. Bu unsurlar izleyeni bir şeyleri düşünmeye zorluyor ve tam bir yüzleşmeye olanak tanıyor. Bu yüzleşme aslında hiç de yabancı olmadıkları bir davranış biçimiyle sergi mekanında karşılaşmalarının yarattığı şaşkın duygularla karışık ve seri bir biçimde yaşanıyor. Şaşırtıcı bu etkinin yanında izleyenin tanıdık olduğu, beyinlerindeki ücra köşelerde tekrar canlanan değerler hayat buluyor.
Teknik anlamda ise kullanılan ışık geçirgen malzeme olanakların sınırsızlaşmasını sağlıyor. İki boyutlu bu seyredilir giysilerde ten yok, iç-dış, ön-arka hiyerarşisi de yok. Öte yandan giysilerin ön ve arka görünümlerinin tam da karşıdan göründüğü haliyle perspektif olmaksızın biçimlendirilmesi de izleyicileri düşündüren diğer unsur. Asılı duran bir giysinin tam da karşıdan görünür hali nasıl olur düşüncesi insan zihnini kurcalıyor. Önden ve arkadan bakıldığında ön ve arka kavramlarının her ikisini de aynı anda taşıyan, bedeni olmayan ama her bedene uyabilen elbiseler. Her yönden gezilebilen, her bedene uyabilen, önü, arkası olmayan giysiler. Sanatçı; giysinin kendisini bedensiz yakışma- yakıştırma duygusuyla irdeliyor. Artık burada giyilebilir giysi seyredilir giysi kademesinde. Önüm- arkam, sağım- solum bir diyor sanatçı. Tüm bu endişeler güncel sanatın sunduğu olanakların yardımıyla canlı, dinamik, yaşanılır öğelerle yansıtılmış. Sevimli, sempatik ve anısal belleği canlandırıcı giysiler belleğin uyanmasıyla izleyen üzerinde tatlı bir heyecana yol açıyor.
Tıpkı Felsefe uzmanı Yrd.Doç.Dr. Cihan Camcı’nın serginin davetiye yazısında belirttiği gibi; “…Yüksel Şahin’in Yalancıktan Giysiler’i kendiliğindenliğin hayret uyandırışı ve güncel olanın ötesine geçme kaygısını gülümseterek hafifleten bir yaklaşım. Sanatçının çalışmalarında güncel olanın aşinalığı ve sıradanlığı, birden dil çıkartan bir beklenmediklikle oyuncul, karnavalımsı, gülümseyen bir şeye dönüşüveriyor ve sıradanlığın rasyonelliğindeki örtük yaratıcılığı kışkırtıyor. ..”.


* Bu yazı SANAT DÜNYAMIZ- sayı:108-Güz 2008- syf: 204'de yayınlanmıştır.






























Hiç yorum yok:

Yorum Gönder