Sayfalar

14 Temmuz 2010 Çarşamba

AN ve X3



Nevin Yavuz’a ait X3 Linolyum Baskı Sergisi 15 Mayıs 2009 tarihinde Antalya Mimarlar Odası Antalya Şubesi Sanat Galerisi’nde açıldı. Sergi Linolyum baskılardan oluşuyor. Geleneksel linolyum baskı yapılarak renklendirilmiş çalışmaların baskı alanları 49×49cm ve 60×90cm gibi boyutlarda. X3; linolyum denilen sert yüzeyin oyularak baskı tekniğiyle kağıt üzerine aktarılma ve çoğaltılma işlemine deniliyor. Aynı zamanda uluslararası baskı sembolü ve serginin de başlığını oluşturuyor.

Sanatçı; linolyum sergisi ile renk endişesi ve teknik sorunlarından uzaklaşıp tekniğin yanında yaşama dair anları da önemsediğini bize kanıtlamakta. Yavuz; daha önce renk ve teknik endişelerle oluşturduğu yığma boyalardan kazıma yoluyla elde ettiği eserlerinden sonra linolyumlarını tam zıt bir yöntemle oluşturmuş. Linolyum baskının el verdiği teknik, önce kazıyıp sonra boya yığma sürecini gerektiriyor. İki yaratı hikayesinde de bilek değil tam anlamıyla beden gücünden söz etmek mümkün. Sanatçı; kendi bedeninin var olduğu dünya içindeki anlık durumlarına eğilirken, sahip olduğu bedeninin gücünü de son aşamasına kadar kullanmış. Bu noktada soyut ve somut ayrımında beden- boya tam bir uyum ve iletişim içinde.

Sanatçı; linol oyma tekniğinin ritm ve titreşimlerinden faydalanarak tekniğin el verdiği geleneksel tavrın da dışına taşıyor. Eserlerde belli kalıp değerlere sahip linol tekniği ile kalıplarından çıkmış objeler tezat bir kurgusallık içindeler.

Baskılar sanatçının yıllar içerisinde birikmiş yaşanmışlıklarının zaman, birey, tanıklık üçlemesi içerisindeki kuralsız bütünlemeleri olarak sıralanıyorlar. Eserlerde yer alan her makro ayrıntıda rastlantısallık dikkat çekiyor. Sanatçı tamamen özgür, kuralsız bir endişe ile kendi kurallarını yaratıyor. Eserlerde yer alan her imge, obje birbirleriyle bağlantılı olmak, perspektifli, dengeli, ya da herhangi bir estetik kurallar bütünü içerisinde yer almak zorunda değil. Çünkü sanatçının linol üzerine kazıdığı ayrıntılar kendi kurallarını oluşturuyor. Diğer taraftan bu farklı mekanlar, objeler, ev eşyaları, gazeteler, kısaca yaşama dair anlık ve rastlantısal imlerin hepsi adeta kendi hikayelerini kendi dilleri ile izleyenlere anlatıyor.

Bu anlatım sürecinde ‘şimdi’, ‘sonra’, ‘öncelik’, ‘sonralık’ durumu da izleyenleri düşündürüyor. Her obje kendi şimdisini yaratırken bütüncül bir şimdi tüm eser bittiğinde oluşmaya başlıyor. Bu bütünsellik içinde an-zaman-yaşam, geçmiş-gelecek-şimdi tartışmasını izleyenler, eserleri istemsiz bir şekilde felsefi bir yaklaşımla sorgulama sürecine giriyor. Bu tartışma, sanatçının kendi yaşamındaki geçmişle beslenen şimdiki anlarında hayat buluyor. Aristo “Zaman öyle bir şey ki bana anlat dediğinde anlatamam” demişti. Aristo’daki geçmiş-gelecek sorunsalı da, şimdinin ne olacağı üzerine biçimlenmiştir. Her bir an (şimdi) farklı farklı şimdilerle benzeşmez. Zamanın zamansallığı farklılıklardan oluşacaktır. Zamansallık kendisini dışarı doğru açacaktır. Şimdi; aynı olmayan, bir olmayan bir dizilimdir. Şimdiler farklıdır. Aristo’da bir noktada bir çıkmaz sokak durumu vardır. Heidegger’in dediği gibi, biz kamusal olarak şimdi dediğimizde bir şeyin ya da bir olayın meydana geldiği bir şimdi demek isteriz. Her birimiz öznel olarak kendi kastettiğimiz şimdiden söz etsek de şimdi herkesin şimdisidir. Tıpkı Yavuz’un eserlerinde olduğu gibi. Eserlerde yer alan öznel şimdiler bir süre sonra herkesin şimdisi haline gelir. Nesnelleşme yoluna giren ilişkisiz şimdiler bütünü herkese açık ve erişilebilir olduğu için aynı zamanda da hiç kimseye ait değildir. Sonuç olarak “biz” kavramı altında bütünselleşen bir olgular bütünü izleyenleri çember altına alır.

Zamana ilişkin tüm belirlenimler şimdi ile bağlantılı olduğu için eserlerde yer alan tüm farklı şimdiler aslında bu süreçte bizi “zaman” kavramına yönlendirir. Bu noktada izleyenler için belirlenim gücünün önemi göze çarpar. Bu belirlenim sürecinde ise sanatçı izleyene şifreler sunmaktadır. Baskıların genelinde vurgulanan zaman kavramı kocaman saat detayları ile şifreleniyor. Bu sembolik imgeler aracılığıyla sanatçı, linolyumlarına bir hikaye okuma ya da şifre çözme özelliği katıyor. Linolyum baskılarda yer alan şifre görüntüler aslında izleyenlerin belirlenim sürecinde bir şablon, bir pusula olma görevini üstleniyorlar.

Eserler üzerinde yer alan hedefsiz oklar izleyeni belli bir yöne itiyor gibi görünse de aslında onlar izleyeni hiçbir yöne itmemeyi hedef alıyor. Çünkü; bu okların karşılıkları yok. Yani; hedefsizler, özgürler ve işaret imi görevi üstlenen oklar bu sefer hiçbir yönü, hiçbir durumu işaret edemez oluyorlar. Bu durum yine üslup genelinde beliren özgürlük ruhu, kuralsızlıklar ve yığmalar bütünü yaratma arzusu ile göze çarpıyor. Öyle ki bu kuralsızlıklar öylesine bir bütünlük içindeler ki kendi kurallarını ve düzenlerini izleyen üzerinde heyecan uyandıracak şekilde kuruyorlar. İzleyen adeta bir şifre çözümü ve hikaye okuma sürecine giriyor.

Yavuz; kuralsız bütünlemeler, rastlantısal yaşam anları ve anlam arama tutkusundan uzaklığı ile Dada grubunu hatırlatıyor. Dada’cıların 1918 Berlin Dada manifestosunda da belirtilen kuralsız üslup arayışlarına olan tutkularının Nevin Yavuz’un eserleriyle olan bağıntısı dikkat çekiyor. Manifesto da gerçeklik arayışı “… Dada sözcüğü, dış dünya gerçekliği ile en ilkel bağları simgeler. Dadacılıkla, yeni gerçekler kendi asıl yerini bulur. Yaşam, seslerin, renklerin, tinsel ritmlerin ve gürültülerin eşzamanlı bir karışımı gibi görünür ki bunlar dadacı sanata, değişikliğe uğratılmadan, tüm coşku verici haykırışlar ve günlük ruh halleri ile, tüm kaba gerçekliğiyle girerler… Dadacılık, ilk kez yaşama estetik bir tavırla yaklaşmamış ve bunu, güçsüzlüğün paravanası olan tüm ahlak, kültür ve içsellik sloganlarını yırtarak gerçekleştirmiştir…” ifadeleri ile anlatılır.

Sanatçı, eserlerin üretim sürecindeki yaşam kodlarını, aslında kendi hayatını da ele vererek yansıtıyor. Yavuz; aslında kendi yaşamını kurguluyor. Sanatçı bu durumu ise neredeyse tüm eserlerinde kullandığı kocaman NY simgesiyle şifreliyor. Eserlerin genelinde kuralsızca kullanılan NY’ lerin aracılığı ile sanatçı, adeta imgelerininin kendi imgeleri olduğunu kanıtlamaya çalışıyor. Bu kanıtlama çabası ile Dadacı mantıkla yaklaştığı bütünselliğinde sanat-merkez-New York tartışmasına da gönderme yapıyor. Bu noktada üreten ve üretilen arasındaki yakınlaşma da gözden kaçmıyor.

Yavuz; kurguladığı eserlerinde kendi evini, eşyalarını, evcilliğini, kendi şimdilerini kodluyor. Bu kodlar; belki o gün okuduğu günlük gazetenin etkileyici bir bölümü olabilir. Belki bir tencere kapağı, plaj terliği, çok sevdiği bir meyve, bir yün battaniye, evsel atıklar, saksı çiçekleri, bir diş fırçası, farklı mutfak araçları, anahtarlar, o gün ev içerisinde gezinen rahatsız edici minicik bir sinek, belki de o gün çok oynadığı ve dolayısıyla belleğinde yer edinmiş olan satranç oyunu olabilir. Bir nevi, yaşam alanında sanatçıyı o anlık durumda etkileyen imler bütünü eserlerde öznel bir araç haline bürünebilir. Öyle ki bu imlerin hepsi tek kullanımlıktır. Hiçbir ayrıntı birbirini tekrarlamaz ve her obje kendi doğal mekanında, kendi anlamında, kendi zaman diliminde başka bir tekrara yol vermeden tek başına ifade bulur.

Yavuz “Şimdi” ismini verdiği eserinde kural tanımayan üslubunu net bir şekilde gösteriyor. Linolyum tekniğinin alışık olmadığı bir kompozisyon şemasıyla başlayan şaşırtıcılık, öznel ve kurgusal mekanların ritmi ile devam ediyor. Eserde ilk bakışta göze çarpan “NY” simgesi ile başlayan sanatçı ve eser bütünlüğü objeler aracılığıyla güç kazanıyor. Bir büst, yönsüz oklar, kocaman bir kışlık bot, saat imgesi kendi doğal mekanlarında izleyene adeta bir hikaye anlatmaya devam ediyor. Eserde kışlık botun kuralsızca şemadan taşması, saat objesinin yarım kalmışlığıyla tezatlıkla gelen bir denge oluşturuyor.

“Mat” adlı çalışmada da yine aynı oyunsallık devam ediyor. Burada yine hedefsiz oklar, tüm işlerde olduğu gibi “NY” sembolleri, kocaman satranç taşları, pusula, bir sinek ayrıntısı izleyeni belirli bir temaya yönlendirmek üzereyken asma yaprağı gibi bir ayrıntı eseri herhangi bir olguya bağlamlandırma gayretini o anda sona erdiriyor. Tüm yapıtlarda olduğu gibi burada da farklı anlar, farklı şimdiler, farklı duygularla anlamlandırılmış objeler mevcut. Tüm bu objeler bir kare ile sınırlandırılmış tek bir mekan üzerinde toparlanarak bize ortak bir şimdinin hikayesini kaba bir gerçeklik içerisinde sunuyor.

Sanatçı tüm objelerini bu kaba gerçeklik içerisinde belirli mekan kurgusallıkları içerisinde sunuyor. Eserlerin mekan kurgularına bakıldığında, genel izlenimde mekanlar bazen birbirinin alanına girerken, bazen mekanlar kendi sonsuzluklarında yok oluyor. Linol tekniğinin kendi içerisinde barındırdığı ritim ve oyma duygusu mekanlardaki hareketlilik ile uyum sağlar nitelikte. Öyle ki bu farklı ritimler tüm kuralsızlıklar içerisinde tek bir ritme dönüşmeyi başarıyor. Eserlerin genelinde alakasızca yığılan imgeler birbirleriyle ilişkilendirilmeye gerek duyulduğu noktada kendi başlarına öyküler oluşturuyorlar ve tümevarım durumunda da tüm objeler öyküsüzleşiyor. Sanatçının tuval resimlerinde yakaladığı rastlantısal izler, sürprizlere açık bir üslup kimliğiyle son eserlerinde de devam ediyor.

NevinYavuz linolyum baskıları ile adeta hayatın dinamiğini görsel bir dinamiğe dönüştürüyor. Sanatçı bu dönüştürme sürecinde ise kullandığı simgesel detayları ile belli bir kurgusallık içerisinde izleyeni adeta çözülmesi gereken bir bulmacanın, okunmayı bekleyen bir hikayenin içine itiyor. İzleyen sürprizlerle dolu hikayeler aracılığıyla adeta sevimli bir oyun oynuyor. Tüm kurallardan sıyrılmış, anlara kendini kaptırmış, özgür bir dinamik içerisinde…

* Bu yazı ARTİST actual, Haziran 2009, syf: 38-42 yayınlanmıştır.






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder