Sayfalar

17 Ocak 2011 Pazartesi

TÜRKİYE’DE BİTMEYEN HEYKEL SORUNU


Ayşe Aytaç Katı -Antalya Türkan Saylan Heykeli

Krippel-Afyon Anıtı

Isparta-Gül Heykeli!

Denizli Horoz Heykeli
                                                                                               Ebru Nalan SÜLÜN

Türkiye’de sanattaki gelişmeler incelendiğinde özellikle kamusal alana yayılan sanat yapıtlarının toplumsal baskı altında olduğu gerçeği öne çıkar.Galeri ve müzelerde yer alan eserlerin steril koşullarda izlenilirliğinin,toplumsal baskıdan uzak ve daha korunaklı olduğu söylenebilir.Tophane’de yaşanan galeri baskını düşünüldüğünde bu savın da çürüdüğünü söylemek sanırım yanılgı olmayacak...

Sanat yapıtları içerisinde heykel sanatı;özellikle kamusal alanda sergilenmesi nedeniyle toplumsal tehditlere daha fazla maruz kalmıştır.Bu durum da onu savunmasız hale getirmiştir.

Türkiye’de heykel düşmanlığı yeni değil.1883’de açılan Sanayi Nefise’nin Heykel Bölümü’nün ilk mezunlarından İhsan Özsoy da kamusal alanda ve atölyesinde halkın tepkisine maruz kalmıştı.1891’de okulu birincilikle bitiren Özsoy;eğitim için Paris’e gönderildi.1895’de tekrar yurda döndüğünde bir heykel atölyesi açtı.Fakat;birkaç gün içerisinde atölyesinin camlarını kırık halde buldu.Halk tepki göstermişti.Bu yoğun tepki üzerine de Özsoy atölyesini kapatmak zorunda kaldı.O zamandan bu zamana siyasi, toplumsal,sosyolojik boyutları ile ele alındığında birçok şeyin değişmiş olması gerekiyor.Fakat, ne yazık ki zihniyetler yaşananlara bakıldığında pek de değişmişe benzemiyor.O zamandan bu güne kadar farklı siyasi ideolojiler,partiler heykel ile bir türlü barışamadı.Devlet-sanat ilişkisi açısından değerlendirildiğinde de heykel;belki de en fazla müdahale gören sanat dallarından oldu.Günümüzde kamusal alanda halk ile bütünleşen bir çok sanatçı da aynı tepkisellik ve kabul görmezliği yaşamaya devam ediyor.Toplumsal boyutta ele alınması gereken siyasi,sosyolojik,psikolojik etmenleri bu gelişmelerin oluşumunda ana sebep olarak ele alabiliriz.

Genel bir değerlendirme yapmak gerekirse;heykel sanatına 1895’de başlayan halk müdahaleleri,zamanla ahlak politikaları ve ideolojilere göre de çeşitlenen karşı duruşlarla devam etti.Cumhuriyet’in ilk yıllarında yapılmaya başlanan Atatürk Heykelleri de en savunmasız grupta değerlendirilmesi gereken heykel grubudur.Tabii bu konu gerçekte oldukça derin tartışılması gereken sorunları barındırmakta.Atatürk heykellerinin üslup ve estetik sorunlarına değinmeyeceğim.Ayrıca; kamusal alanda yer alan estetiksiz heykellere, anıtlara ve yarışma sonucu meydanlarda görmeye alıştığımız canavara benzeyen anı heykellerine de...Çünkü; bu konu da çok büyük bir sorun olarak bir köşede durmakta.Fakat, birkaç örnek vereceğim.Afyon’daki Zafer Anıtı,Antalya’da yer alan etrafa dehşet saçan Türkan Saylan heykeli, Kumluca’daki patlıcan-domates heykeli, Isparta’daki dev gül heykeli ve çevre-kent dokusundan tamamen bağımsız tasarlanmış Fulya’daki Leyla Gencer heykeli ve diğerleri…

Şu an için heykele olan düşmanlığı kanıtlayan olaylar ve birçok vandal tutuma maruz kalan heykellerden biraz söz edelim.Dönem gazete ve dergilerinden onlarca heykelin yaşadıklarını belgeleyen bilgiler almak mümkün görünüyor.2007 Şubat ayı; İstanbul Cihangir parkında yer alan Oğuz Aral heykeli benzin dökülerek yakıldı.Hatta yazılanlara göre; benzini döken Özgür Apaydın” Özgürlük İstiyorum!” diye bağırmış.Memet Aksoy’un savunmasız kaldığı an;Tandoğan Meydanındaki “Su Perileri Anıtı”.Melih Gökçek gelir, bakar ve “Tükürürüm böyle sanatın içine” diyerek heykeli depoya kaldırır.İzmir Alsancak’ta yer alan Güzel Sanatlar Fakültesi öğrencileri tarafından tasarlanan müzisyenler heykel grubu.Üç bronz heykelden oluşan heykel grubunda heykellerden bir tanesi çalındı(muhtemelen eritilip satılmıştır).Mozart heykelinin de kolu ve kemanı kesildi. Heykelin dudaklarına da vandallar ruj sürüp kaçtılar!Trajikomik bir hikaye daha;Eylül 2007’de Afyon Emirdağ’da bulunan Atatürk heykeli yıprandığı gerekçesiyle kaldırılmış.Sadece dört kişinin bildiği bir yere gömülmüş.Belediye Başkanı; “Heykelin yerini alnıma silah dayasanız söylemem” demiş.Ve diğerleri…

Son Osmanlı Dönemi’nde başlayıp 2011’lere kadar yaşanan onlarca savunmasız heykel hikayesi mevcut.Bu tutumlar aslında farklı siyasi düşüncelere sahip birçok belediye tarafından desteklendi.Bazısı da halkın tamamen kendi hazımsızlığı ve düşmanca tutumları ile gelişti.Tüm bunların sebebi nedir?Yine aynı yıkıcı bağlama ulaşıyoruz:cehalet…










2 yorum:

  1. Merhabalar Hocam ve blog okurları :)
    Yazınızda vardığınız nihai sonuç kaçınılmaz olan. Ancak Osman Hamdi ile büyük atılım kazanan süreçten günümüze gelinceye değin, gözden kaçırılmaması gereken noktalar olduğu düşüncesindeyim. Toplumun heykel ya da daha genel bir tanımla 'S'anat'a bakışını oluşturan unsurların halkın elinde bulunan dinamiklerle bağının daha o zamanlardan kopmuş olduğu açıktır. Bahsettiğiniz gibi, gerek ideolojik gerek ekonomik ya da dinsel, bütün çıkarımlar, henüz bu topraklarda yeni oluşmaya başlayan ve saraydan bağımsız düşünebilecek güce erişen sermayelerce güdümlenebilir olmuştur. Haliyle az gelişmiş toplum yapısının zeminini oluşturan temel unsur olmuş ve olmaya devam etmektedir. Başarılı bir mucadele sonrasında vücut bulan, cumhuriyet yapısı içerisinde; dahili ve harici bedbahtlar olarak Atatürk tarafından çok öncesinde tespiti yapılan sınıf belirginleşip çok partili süreçte demokratik bir eğilim olarak siyasi gelişmeyi gösterirken, sermayenin oluşumunda halkın gözünü körleştirmiş ve cehalete itmiştir. Günümüzde de bu kitle o kadar yoğunlaşmış durumda ki; üst sınıf olarak kendini tanımlamaya özenti %47 lik bir halk yığınına dönüşmüştür.....
    Yazınız bu anlamda keskin bir durum tespiti niteliğinde. Ancak günümüzdeki olayların halen aynı aymazlikla süregelmesi, probleme odaklanıp çözüme yönelişin önünü tıkadığı görüşündeyim.
    Kamusal alan sorgusunun, devlet mi yoksa devleti oluşturan halk mı olduğu problemi, bizi bu odak noktalarındaki tanımlamaları kimin yaptığına yönlendirmeli. Aksi halde bize dayatılmış bir faşist diktayı, reformist demokrasi girişimleri sanrısı olarak yaşamak zorunda kalacağımız aşikar.
    Heykel sanatında da oluşan dengesizliğin sorumlusu toplum olarak gösterilmemesi gerektiği; bu sermayeler ya da kamusal alan muktedirlerinin kim olduğu sorgusuyla kanıksanmış olur.....

    Kusura bakmayın hocam ! Yazıyı okuyunca kendimi tutamadım :) Küçük bir not yazıp geçmektense fikrimi paylaşmanın daha makul olacağına kendimi ikna ettim :)) Umarım sert olmamıştır. uygunsuz bulursanız takdirinize bırakıyorum.
    Saygılar..

    Kaleminiz açık olsun..! :D

    YanıtlaSil
  2. Güvenciğim, yorumun için teşekkür ederim. Sana yakışacak derinlikte bir yazı;) Fikirlerine katılıyorum. Hatta daha sonra daha derin bu sorunları tartışalım.sevgiler;)

    YanıtlaSil