PRESLENİP KURUTULMUŞ SORUNLAR ÜZERİNE
Ebru Nalan SÜLÜN
Galeri Apel 18 Aralık 2010 tarihinde Bahadır Yıldız’ın“Preslenmiş ve Kurutulmuş” adlı sergisini izleyenlerle buluşturdu.Yıldız’ın eserleri;kapladığı sergi mekanı,mekan ile bütünleşmiş yapıtları ve bu yapıtların barındırdığı anlamları ile büyük önem taşıyor.
Bahadır Yıldız’ın bir önceki sergisinde kullandığı “Aşınma” kavramı şimdi yerini preslenme ve kurutulmaya bırakıyor.Yıldız’ın önemsenmesi gereken özelliği;sergilerinin organik bir süreci devam ettiriyor olması. Her sergide birbirini referanslayan üretimler sergi mekanında da birbirlerini referanslıyor.Her iş diğer işe gönderme yapıyor.Bu durum ise; serginin okunulurluğunu kolaylaştırıyor.Sanatçının bu serisi izleyene hemen “zamansız aşınmalar” sergisini hatırlatıyor.Ortak bir gündem olarak toplumun aşınma halini zımparalarla düzenlediği ve oluşturduğu yapıtlarıyla anlamlandıran Yıldız; heykeltıraş olmasının avantajını kullanarak malzemeye hükmediyor.Sanatçı;malzeme- kavram etrafında dönerken bu iki olguyu birbirinden bağımsız düşünmeyerek malzemenin anlam gücünü de kullanmış oluyor.Genel çerçevede ele alındığında; heykeltıraşlar malzeme seçiminde genellikle tutarlı olmaya çalışırlar.Hatta sanat tarihsel bir bakış ile düşünüldüğünde malzeme deneyselliğine sahip yada bu deneyselliğini sergilerinde görünür kılan çok az heykel sanatçısı vardır.Heykel eğitimi aldığı yıllarda başlayan bu merakının kaynakları onun o yıllarda yaşadığı coğrafya, yaşam kaynakları,mekanları ve edindiği toplumsal veriler ile şekillenmişti.Bu sergide de Yıldız; “osb levha” denilen preslenmiş ağaç kaplamaları kullanarak yine malzeme üzerinden bir içselleştirme sürecine girmiş.Bir inşaat malzemesi olan preslenmiş levhaları kendi ürettiği doğal boyalar,ağaç macunu,zift,kaynatılmış kırmızı soğan kabuğu ve ahşap boyası ile dönüştüren sanatçı yakaladığı pentürel etkiler ile de dikkat çekiyor.
Bahadır Yıldız;bir polis çocuğu.Ruhsal belleğinde yer etmiş bir takım travmalar tüm işlerinde ve sergilerinde olduğu gibi bu sergide de kendini belli ediyor.Sanatçı;özellikle ele aldığı iktidar kavramı ile dikkat çekiyor.Bu noktada kavramı;doğasından ötürü çevresi ile kurduğu ilişkileri,toplumsal iz düşümleri ile ele alan sanatçı,bunu yaparken her zaman izlediği çizgide yer almayı seçiyor.Daha önce ele aldığı aşınma eylemini kavramsal bir dil ile bu kez presliyor ve artık kurutuyor.Bu eylemler aslında dolaylandırılmış bir semiyoloji yoluyla toplumsal eleştiri boyutunda algılanması gereken bir tavrı oluşturuyor.Bu tavır toplumsal taşlama olarak da nitelendirilebilir.Malzemeyi gündelik hayatla ilişkilendirerek izleyene bir yaşam şablonu çıkaran sanatçı;hayatı,iktidarı,faili meçhul hayatları ve cinayetleri,üstü kapatılmış,bir anlamda kurutulmuş sorunları,koltuğa yapışmış iktidarları pentür,heykel ve yerleştirmeler ile görünür kılıyor.Bu görünür olma halinde oldukça sakin bir dile sahip olan sanatçı alçak sesle yüksek ses çıkaran bir ironik dili yakalamış.Bu dili desteleyen sergi mekanına da değinmeden edemeyeceğim.Sergide yer alan işler sanki her zaman buradaymış gibi mekana aitler ve mekan ile sağladıkları diyalog sayesinde daha gerçekler.Apel;geçmişten uzanan tarihi değişmemiş dokusu,yine tarihten söylenegelen esaret hikayeleri,genç sanatçılara verdiği desteği ile önemsenmesi gereken bir galeri.Genç sanatçıların varlığı ile artan dinamik ve anti konformist duruşlu sergiler bu mekanın önemini daha da artırıyor.
Sergi 15 Ocak 2011 tarihine kadar izlenebilir.
* Bu yazı 6 Ocak 2011 tarihinde Cumhuriyet Gazetesi'nde yayınlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder