Bir Sanat Kurumu;
MERKEZİN DIŞINDA MERKEZ OLABİLMEK
ANTALYA KÜLTÜR SANAT-AKS
Antalya Kültür Sanat’da Pera Müzesi yetkililerinin desteği ile hazırlanan sergiler
mekanın global bir kimlik kazanmasına da neden oluyor. Resmi açılışını Picasso
ve Ara Güler eserleri ile Eylül ayında gerçekleştirecek olan merkezin ön açılışı
Pera Müzesi’nde daha önce izleme şansı bulduğumuz Cecil Beaton’ın
Sotheby’s arşivinden derlenen “Portreler” ve 18. yüzyılın ünlü ressamlarından
Luigi Mayer’in “Gravürler” sergileri ile gerçekleştirildi. Merkezde Antalya EXPO
2016 etkinliklerine paralel olarak Andy Warhol’u izleme şansı da mümkün olabilecek
.Bir kültür sanat merkezi olarak; merkezin dışında bir alternatif olmak, bu yolla
gündemi çevrelemek ve dinamik yaratmak. Bu mümkün olabilir mi?
Böylesi bir sorunsalı tartışmaya açmamın sebebi 31 Temmuz tarihinde açılışı gerçekleşen
Antalya Ticaret ve Sanayi Odası’nın kurduğu ATSO Eğitim Araştırma ve Kültür Vakfı’nın
çatısı altında hayata geçirilen Antalya Kültür Sanat’ın kent bilinci içerisinde yaratacağı
dinamizmi öngörmemden kaynaklanabilir.
Bu aşamada merkez kavramını biraz tartışmak gerekir. Sanat gündeminde merkez
olmak ne demektir? İstanbul’da sermaye sahipleri, yeni sanatsal eğilimler, sayıları hızla
artan sanat galerileri, gelişen koleksiyoner profili, kentte konumlandırılan ilk büyük sanat
festivalleri, açılan sanat okulları ve kurumlar zamanla İstanbul kentinin kültür-sanat
belleğinin oluşumunu hızlandırdığı, zenginleştirdiği gibi bu süreçte kentin bir sanat
merkezi olmasını da sağladı. Tıpkı diğer sanat merkezi kentler; Paris, New York,
Dubai gibi… 1987’de ilki gerçekleştirilen İstanbul Bienali, 2006’da başlayan Contemporary
İstanbul ve 2013’de ilkine tanık olduğumuz ArtInternational sanat fuarları da kentin
global sanat sahnesinde sanatçı profili ve sanat gündemi ile görünür olmasını güçlü kılan etkinliklerdir.
İstanbul’un sahip olduğu bu merkez bilinci 1990’larda özellikle kültür-sanat odaklı
kentsel dönüşümü ve kent politikalarını da etkiledi. Bu dönemde etkisini Türkiye
ekonomisinde göstermeye başlayan neoliberal politikalar bu dönüşümde oldukça
önemli bir paydayı oluşturuyordu. Holdinglerin vakıflaşma süreçleri, koleksiyon
politikaları, koleksiyonlarında barındırdıkları sanat tarihsel içerikleri, müzeleşme
süreçleri, paralel bir şekilde değişen galericilik anlayışları sanat kurumlarının kurumsallaşma
hızını artırmıştır.
Örneğin; 1969 yılında kurulan Vehbi Koç vakfı; eğitim, sağlık, kültür-sanat alanlarında
faaliyet gösteren ilk vakıftır. Vakıf, Türkiye’nin ilk özel koleksiyon müzesi olan Sadberk
Hanım Müzesi’nin kurulmasını sağlamış ve vakıf yolu ile araştırma enstitüleri kurulmuştur.
Vakfın çağdaş sanat koleksiyonu 2007 yılında Ömer Koç tarafından Dolapdere’de 2016
yılında açılması planlanan çağdaş sanat müzesi için geliştirilmektedir. Ayrıca; 2010 yılında
açılan Arter de vakfın ve Türkiye’nin önemli sanat mekanlarından biri haline gelmiştir.
Mekanın ilk sergisi de 2010 Mayıs ayında Vehbi Koç Vakfı Çağdaş Sanat Koleksiyonu'ndan oluşmuştur. Arter, 2016 yılında açılması planlanan müze projesinin laboratuvarı olarak düşünülmüştür. Aynı şekilde; Garanti Bankası tarafından 2011 yılında açılan SALT ise;
koleksiyon ve arşivlerin ortak kullanımını öngören Avrupa müzeler ağı L’Internationale
olan üyeliği, uluslararası sergileri, yenilikçi araştırma ve deneysel düşünce ortamını
oluşturan yapısallığı ile banka galericiliğinde oluşan değişimin temsilcilerinden biridir.
2000’li yıllar holding koleksiyonlarının sergilenmeye, yayınlanmaya başladığı yıllardır.
2001 yılında Giz İnşaat Yatırımları Ticaret A.Ş.-Yönetim Kurulu Başkanı tarafından
koleksiyon müzesi olarak açılan Elgiz Çağdaş Sanat Müzesi, 2002 yılında Sabancı Vakfı
tarafından açılan Sabancı Müzesi, 11 Aralık 2004 yılında Eczacıbaşı Holding tarafından
müze için farklı bir koleksiyon politikası ile oluşturulan İstanbul Modern, 2005 yılında
Suna ve İnan Kıraç Vakfı tarafından açılan Pera Müzesi, Bozlu Holding tarafından açılan
Bozlu Art Project, 2007 yılında Borusan Holding tarafından açılan Perili Köşk olarak da
bilinen Borusan Contemporary gibi mekanlar 2000’lerde devletin sanat merkezleri ve
müzecilik girişimlerini ağırlıklı olarak holdinglere tasfiyesinin birkaç örneğidir.
Bu süreçte Garanti Bankası kuruluşu Salt’ın İstanbul dışında Ankara-Ulus’ta 3 Nisan 2013
tarihinde açtığı sanat merkezi Salt-Ulus, merkezin dışına taşan önemli bir sanatsal dinamik
olarak varlığını sürdürmektedir.
Salt-Ulus kadar önemli bir sanat merkezi olmaya aday ATSO- Antalya Ticaret ve Sanayi Odası-
ve Sunan-İnan Kıraç Vakfı ortak girişimi olan ve 31 Temmuz 2015’de kent ile buluşan Antalya
Kültür Sanat; İstanbul’dan çok uzak bir kentte dünya sanatçılarını bölge kent halkları ile buluşturmayı planlıyor. Bu kurumsal yapı ile ülkenin ve Antalya kentinin önemli sermaye
sahipleri aslında İstanbul dışında bir merkez yaratmayı vaat ediyorlar. Antalya’da otuz
bini aşkın üyeye sahip ATSO Yönetim Kurulu üyeleri; 1971-2008 yılları arasında kullanımda
olan kurum binalarını global sanat merkezlerinin paralelliğindeki fiziki koşullara sahip bir
sanat kurumuna dönüştürmeyi tercih etmişler. Açılışı gerçekleşen merkezin mimarisinden de
söz etmek gerekir. Türkiye’deki sanat müzeleri izlendiğinde mimari kimliği ile de var olan bir müzemiz yada sanat kurumumuz henüz mevcut değil -sanırım bunun için 2016’da açılması planlanan iki özel müze girişimini beklememiz gerekiyor- Antalya Kültür Sanat’ın mimari
projesi Sinan Genim tarafından gerçekleştirilmiş. Tasarım; sahip olduğu konstrüksiyon ile
modern mimariyi, anlam ile de bugünün toplumsal sorunlarını referanslıyor: toplumda
önemli olan var olan farklılıklarla bir armoniyi sağlamaktır. Tıpkı gökkuşağı renkleri gibi.
Kurumsal ve mimari etki kentsel dönüşümü ne kadar hızlandıracak? Bunu zaman gösterecek.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder