24 Ağustos 2010 Salı
CER MODERN'DE: KİMLİKLER LÜTFEN!
Ebru Nalan SÜLÜN
Cer Modern; Ankara’daki sanat ortamını renklendirmeye devam ediyor. Bir memur ve üniversite kenti olan Ankara’da genç nüfus ve aktüel hayat her zaman canlı ve dinamiktir. Her zaman söylendiği üzere; Ankara’yı yaşayan bilir. Başkentteki sanat ortamı ise İstanbul kadar hareketli olamasa da oldukça yetkin bir zümreye hitap eder. Uzun süredir bir modern müze beklentisi içerisinde olan Ankara’lı sanatseverler Cer Modern ile bekledikleri müzeye kavuştular.
12 Ağustos 2010 tarihinde Cer Modern’de izleyenlerle buluşan “Kimlikler Lütfen!”sergisinin; özgüvenli ve demokratik söylevleri ile Ankara’daki sanatsal ivmeyi hareketlendirdiğini belirtmek gerekiyor. Küratörlüğünü Fırat Arapoğlu’nun yaptığı sergiye 20 sanatçı katılıyor. Sergide yer alan sanatçılar; Yeni Anıt, Tina Fischer, Şükran Moral, Rüçhan Şahinoğlu, Öykü Potuoğlu, Orhan Cem Çetin, Nancy Atakan, Mehmet Öğüt, Kardelen Fincancı, İnsel İnal, Gaye Yazıcıtunç İnal, Hülya Özdemir, Genco Gülan, Fatih Balcı, Elif Çelebi, Didem Dayı, Çağrı Saray, Konstantin Bojanov, Ergin Çavuşoğlu, Arzu Parten ve İbrahim Öcal. Ayrıca; açılışta İnsel İnal’ın “Masaj” ismini verdiği bir de performans sunumu gerçekleşti. Sergi; digital baskı, heykel, ses ve video enstalasyonlarından oluşuyor.
Serginin kavramsal vurgusu kimlikler üzerinde yoğunlaşıyor. Bu noktada; ideolojik, siyasi, etnik, cinsel, politik gibi kimlik ayrışmalarını çeşitlendirebiliriz. Küratör Arapoğlu serginin kavramsal vurgusunu tanımlarken; “... sınıf çelişkilerinden kaçınılamaz. Aksine; bu noktada egemen bir ideoloji ve tek söylemlilik yerine, çoğulculuğa ve demokrasiye dayalı tartışmacı bir sanat ve sanat tarihinin gerekliliğini göstermek ve 1990’lardan bu yana artan bir ivmeyle devam eden Çağdaş Türkiye sanatı içerisindeki “soy kütük” ve “demokrasi” tartışmalarını geliştirmek gerekiyor…”ifadelerini kullanıyor. İşte bu noktada serginin önemi, tartışmacı ve çok yönlü duruşu nedeniyle bir kat daha artıyor.
Küreselleşen dünya ekseninde kültürlerarası geçişler ve aktarımlarda iletişim için kimlik bilinci gerekmekte. Tüm dünyada bu bilinç; yaşamın ve sanatın devamı için hayati önem taşımakta. Bu bağlamda; kültürlerarası diyalogun gündemde olduğu günümüz sanatında küresellik olarak adlandırılan kültürel geçişlerde; sanatçıların toplumdaki çalkalanmaları, özellikle ideolojiyi, dini, cinsiyeti, örf ve adetleri sorgulamalarının altında da “kimlik” sorunu vardır. Ayrıca; sanat tarihinde de bu sorun hep tartışılan bir alt başlık olmuştur, olmaya da devam ediyor.
Bu noktada; Türkiye merkez alındığında sanatta son yıllarda sanatçı kimlikleri, sanatçıların cinsel tercihleri, ideolojik kökenleri, çift kimliklilik, inanç sorunları daha cesur bir dil ile sunulmaya başladı. Bu durum; sanatın ve sanatçının özgür ve özgüvenli bir dile sahip olması gerektiği düşünüldüğünde sanat adına oldukça umut verici görünüyor.
Kimlik, ideoloji, inanç sorunları her zaman ülke dengesini dalgalandıran olgular olmuştur. Özellikle son yıllarda Türk halkı üzerinde bir baskı unsuru olarak kullanılan ideolojiler ve inanç faktörleri, ülke yönetimi tarafından bilinçli olarak planlanan ve uygulanan kimlik ayrımcılığı, hoşgörüsüzlük; daha önce görünür olmayan farklılıkları ve umutsuzlukları artık oldukça görünür bir hale dönüştürdü. Bu farkındalıklar doğal olarak sanata da yansıdı. Böyle bir ortamda olması gereken ise; ülke genelinde kültürel kodlarla bize miras kalan farklılıklarımızı avantaja dönüştürmeyi başarabilmek ve sanatta da bu farklılıkları demokratik, çoğulcu bir açı ile kullanabilmek.
Cer-Modern’deki “Kimlikler Lütfen!” Sergisi; bu anlamda Türkiye’deki sanatta son yıllarda devam eden demokratik söylemlerin ve ifade biçimindeki cesur sürecin geliştiğini haber vermekte.
Sergi; kimlik sorununa çok yönlü bir dille bakmayı başaran yapıtları ile sanatseverlere sunuluyor.
Cer Modern’de 17 Eylül 2010 tarihine kadar izlenebilir.
* Bu yazı 24 ağustos 2010 tarihinde CUMHURİYET GAZETESİ' nde yayınlanmıştır.
14 Ağustos 2010 Cumartesi
İSTANBUL’UN SESİ: MÜZİSYEN ROBOTLAR
Ebru Nalan SÜLÜN
İstanbul Sabiha Gökçen Uluslararası Havalimanı; İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı Müzik Yönetmenliği’nin desteğiyle hayata geçirilen ‘Gelecekten Masallar Projesi (Tales of Future)’ kapsamında yer alan “1 city 1001 vibrations” ses enstalasyonu’na ev sahipliği yapıyor. Tasarımını besteci ve mültimedya sanatçısı Sinan Bökesoy’un yaptığı enstalasyonda sanayi robotları, algıladıkları İstanbul’un seslerini notalara dökerek, perküsyon çalan sanatçılar haline dönüşüyor. Havalimanının İç Hatlar Terminali giden yolcu katı’nda izlenebilecek enstalasyon; kitlesel kalabalığın yoğun olduğu bir mekanda yapılması, toplumsal yoğunluğa karışabilmesi ile de ayrıca önem taşıyor.
Bökesoy’un çalışmasında ses tasarımı/analizi, yeni yazılımlar geliştirme, interaktif tasarımlar yoğun bir prodüksiyon koordinasyonu ile bir araya getirilmiş. Çalışmanın çıkış noktası; İstanbul kenti ve bu kentin duyumsanması. Konu; İstanbul’da her gün sistematik bir simültane ile duyulan ama bazen tekrarlar sayesinde duymaz olduğumuz, belki de bir alışkanlığa dönüşen İstanbul’un sesi.
Boğaz’ın sesi; makro zamanlar ölçeğinde çok da keskin olmayan tekrarlar ile karşımıza çıkıyor. Günde beş kez ezan sesi, gün içerisinde seyir halinde, iskeleye yaklaştığında tornistan yapan vapur düdükleri, martılar, rüzgârın sesi ve diğer yaşam tonları. Sanatçı; tüm seslerin tetiklediği bu ses uzayını bizlere sunuyor. Bökesoy; Kız Kulesi’nden 1001 titreşimin yarattığı karmaşık uğultuları teknolojik veriler haline getirerek analiz etmiş. Sanatçı; bu ses verilerini asma davul, gong, cymbal, bendir, tibet çanağı, glockenspiel gibi çeşitli vurmalı çalgıların kullanıldığı bir robot performansına dönüştürmüş. Vurmalı çalgıları icra etmeleri için programlanan, özel hareket kabiliyetleri kazandırılan ve bilgisayar ile kontrol edilebilir hale getirilen sanayi tipi robot kolları, bu kez endüstriyel bir üretim için değil İstanbul için üretiyorlar.
Enstalâsyonun İstanbul Boğazı’nı dinleyen uzantısı ve robotların kulağı, Kız Kulesi ve Sepetçiler Kasrı’na yerleştirilen mikrofonlarla sağlanmış. Sanatçının hazırladığı özel bir bilgisayar yazılımı; mikrofona ulaşan sesleri ayrıştırarak, analiz sonrası performans için gerekli bilgileri robotlara aktardıktan sonra çevrelerindeki enstrümanların algoritmik bir kompozisyona göre icra edilmesini sağlıyor. Çalışmada; kuraldışı, insan kulağının duymadığı, sürpriz sesler de ayrıştırılmamış. Ayrıca; robotların çevresindeki hoparlörler aracılığıyla ritmin mekâna yayılımı sağlanarak bu algoritmik kompozisyona destek verilmiş. Bökesoy; proje için tasarlanan web sayfası ile dünyanın birçok yerinden bu seslerin görselleştirme teknikleri eşliğinde takip edilmesini de sağlıyor.
Artık robotlaşan İstanbul kalabalığının seslerini yine robotlar yardımıyla sunuyor olması projenin kavramsal önemini artırmaya yetiyor. Simultan sesler, simultan bir İstanbul ile bizi masallara taşıyor. ‘Gelecekten Masallar Projesi’ kapsamında ortaya çıkan İstanbul Boğazı’nın titreşimlerinin tercüme edildiği bu müzikal tasarım, Ağustos ayı boyunca Sabiha Gökçen Havalimanı’nın iç hatlar giden yolcu katında takip edilebilir.
* Bu yazı 14 Ağustos 2010 tarihinde CUMHURİYET Gazetesi'nde yayınlanmıştır.
Bökesoy’un çalışmasında ses tasarımı/analizi, yeni yazılımlar geliştirme, interaktif tasarımlar yoğun bir prodüksiyon koordinasyonu ile bir araya getirilmiş. Çalışmanın çıkış noktası; İstanbul kenti ve bu kentin duyumsanması. Konu; İstanbul’da her gün sistematik bir simültane ile duyulan ama bazen tekrarlar sayesinde duymaz olduğumuz, belki de bir alışkanlığa dönüşen İstanbul’un sesi.
Boğaz’ın sesi; makro zamanlar ölçeğinde çok da keskin olmayan tekrarlar ile karşımıza çıkıyor. Günde beş kez ezan sesi, gün içerisinde seyir halinde, iskeleye yaklaştığında tornistan yapan vapur düdükleri, martılar, rüzgârın sesi ve diğer yaşam tonları. Sanatçı; tüm seslerin tetiklediği bu ses uzayını bizlere sunuyor. Bökesoy; Kız Kulesi’nden 1001 titreşimin yarattığı karmaşık uğultuları teknolojik veriler haline getirerek analiz etmiş. Sanatçı; bu ses verilerini asma davul, gong, cymbal, bendir, tibet çanağı, glockenspiel gibi çeşitli vurmalı çalgıların kullanıldığı bir robot performansına dönüştürmüş. Vurmalı çalgıları icra etmeleri için programlanan, özel hareket kabiliyetleri kazandırılan ve bilgisayar ile kontrol edilebilir hale getirilen sanayi tipi robot kolları, bu kez endüstriyel bir üretim için değil İstanbul için üretiyorlar.
Enstalâsyonun İstanbul Boğazı’nı dinleyen uzantısı ve robotların kulağı, Kız Kulesi ve Sepetçiler Kasrı’na yerleştirilen mikrofonlarla sağlanmış. Sanatçının hazırladığı özel bir bilgisayar yazılımı; mikrofona ulaşan sesleri ayrıştırarak, analiz sonrası performans için gerekli bilgileri robotlara aktardıktan sonra çevrelerindeki enstrümanların algoritmik bir kompozisyona göre icra edilmesini sağlıyor. Çalışmada; kuraldışı, insan kulağının duymadığı, sürpriz sesler de ayrıştırılmamış. Ayrıca; robotların çevresindeki hoparlörler aracılığıyla ritmin mekâna yayılımı sağlanarak bu algoritmik kompozisyona destek verilmiş. Bökesoy; proje için tasarlanan web sayfası ile dünyanın birçok yerinden bu seslerin görselleştirme teknikleri eşliğinde takip edilmesini de sağlıyor.
Artık robotlaşan İstanbul kalabalığının seslerini yine robotlar yardımıyla sunuyor olması projenin kavramsal önemini artırmaya yetiyor. Simultan sesler, simultan bir İstanbul ile bizi masallara taşıyor. ‘Gelecekten Masallar Projesi’ kapsamında ortaya çıkan İstanbul Boğazı’nın titreşimlerinin tercüme edildiği bu müzikal tasarım, Ağustos ayı boyunca Sabiha Gökçen Havalimanı’nın iç hatlar giden yolcu katında takip edilebilir.
* Bu yazı 14 Ağustos 2010 tarihinde CUMHURİYET Gazetesi'nde yayınlanmıştır.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)